Her şey hızla değişiyor, hassasiyetler ve beklentiler farklılaşıyor. Mesela, yazımın bu kısmında konuya giriş yapmak için hepimizin aşina olduğu bilgileri tekrarlamam artık sıkıcı. Her cümlemde sizi yazıda tutmayı başarmalıyım. Bu, bugün artık çok zor.
İLGİYİ YAKALAMAK
Çok farklı ve fazla kaynakla etkileşim halinde olduğumuz için tahammülümüz düşük. Her mecrada öncelik; ilgiyi yakalamak…
SAMİMİYET
İlk beklentimiz ise netlik, doğallık gibi kavramlarla içkin olan ‘samimiyet’. Lafı dolandırmak, önemli bir şey söylüyormuş izlenimi yaratmak, resmi fiil çekimleri, faydalı bilgilere reklam metinleri gizlemek, hissedilir biçimde ses tonu ve vücut dili kontrolü, klişeleşmiş ve derinliği olmayan duyarlılıklar, içi boş kavramlarla bezenmiş havalı ifadeler artık kabul görmüyor. Bunların derinliğini ve gerçekliğini ölçmekte müthiş bir yetenek kazandık çünkü. Kanmıyoruz. Karşılaştırıyoruz, ardını görüyor, araştırıyoruz. En önemlisi; bilgiyi hızla ve hevesle paylaşıyoruz.
HALKA İLİŞKİLER KRİZLERİ
Bu hıza uyum sağlamakta zorlanan markaların halkla ilişkiler krizlerine şahit oluyoruz. Krizin üstesinden gelmeye çalışırken çuvallayan koca koca markalar ve profesyonelleri izliyoruz. Bilgiye erişim hızına paralel strateji geliştirmenin, anlık doğru tepki vermenin zorluğu, hazır prosedürlerin işe yaramıyor oluşu ‘kriz iletişimi’ni yüksek standartlı bir yönetim becerisi seviyesine çekiyor.
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ
Samimiyet gibi toplumsal cinsiyet eşitliği de iletişim dünyasının en büyük sorunlarından… Toplumsal cinsiyet rollerini inşa eden eşitsizliğe vurgu yapalım derken yalnızca çevresinde dolanan dev kampanya sloganları, Kadınlar Günü tebriklerinde “hayatın her alanında varlıklarını hissettiğimiz” şeklinde kaş yaparken göz çıkaran betimlemeler, istihdamda eşitlik sorununa kadınların çocuk bakımı ve mutfak işleri gibi “kutsi(!)” görevlerinin kültürel kabulune dayanan ya da el işleri gibi “yegane(!)” yeteneklerinin ticarileştirilmesi kadar dar bir kapsamda şekillenen yaklaşımlar, ne mutlu ki yeni kuşaklar tarafından eleştiriliyor.
KURUMSAL DİL
Bireylere, kendini tanımlama hakkını vermeyen, stereotip algıların sürdürülmesine hafif hafif destek veren ve aslında bunu yaptığının da çok farkında olmayan iletişim çalışmalarından, risk almamak için söz söylemeyen bir dil kullanımının keşfine kadar uzanan bir yolculuğa da şahit oluyoruz. Sürekli yazıyor, konuşuyor ama bir şey söylemiyoruz. Buna kurumsal dil diyoruz. Bu yazıyı da içten içe kurumsallıktan uzak mı acaba diye hafif bir karın ağrısıyla okuyor musunuz?
B2B PAZARLAMA
Pazarlamanın üvey çocuğu B2B, uzun yıllar fuarlar ve katalog dağıtımları kısırlığında kalmış, müşteri ilişkileri yönetimi ile iç içe geçerek erimiş durumda. Bir tarafta pazarlama know how’ının B2C üzerinden şekillenmesi diğer tarafta satın alma kararı veren kişinin faydayı kendisi için değil, bir kurum için değerlendiriyor oluşundaki nüansın, pazarlamanın ve marka iletişiminin tüm doğasını değiştirdiği gerçeği duruyor. Bu yerine tam oturmayan birliktelik, B2B pazarlamayı ve dolayısıyla marka iletişimini de atıl bir alan haline getiriyor. Somut faydanın sunumu, eğitim niteliğinde teknik bilgi aktarımı B2B marka iletişimi kapsamında özelleşmesi gereken alanlar olarak öne çıkıyor.
AHBAP ÇAVUŞ
Öte yandan ahbap çavuş ekonomimiz markaların pazarlama ve marka iletişim departmanlarının hakkıyla gelişmesine en büyük engel. Ve tabii bizler gibi bu departmanların paydaşlarının… Doğal seçilimine sekte vurulan bir ekosistem gibi… Bu engeli aşmak derin bir kavrayış ve çok yönlü değişim gerektirdiğinden, bu noktada birey olarak yalnızca bu sisteme dahil olup olmadığımızın bilincinde hareket edersek yeterli olacaktır görüşündeyim.
SİSTEM VE DOKÜMANTASYON
Turquality genele yayılamadığından bir kültür inşa etmeye vesile olamasa da iyi ve önemli bir adımdı. İş süreçlerinin belirlenmesinden, pazarlama üretim ve AR-GE koordinasyonlarının geliştirilmesine, insan kaynaklarına uzanan pek çok olumlu etkisi olan Turquality, dokümantasyonun da kurumsallaşma yolundaki önemine dair bir bilinç oluşturdu. Uzun vadeli yatırımları zaman kaybı olarak gören göçerevli kültürümüz doğasına uygun şekilde sistem kurmaya, dokümantasyona direniyor. İnşaat malzemeleri sektörü özelinde markaların kurumsallaşma adımları atmadığını ve bu nedenle iletişimin, marka anayasalarına göre değil ‘patron’ veya danışmanların kabulleri üzerine inşa edildiğini gözlemliyorum.
ÇEVREYE SAYGI
Çevreye saygılı üretim ve tüketim için çok geç kalınmış olduğunu söylemek gerekiyor. Bu gerçeğe rağmen hala sığ ele alınsa da tüketicinin tercihlerine etkisi giderek arttığından markaların bu konuya yaklaşımları da derinleşecek. Küresel ısınmanın artık hayatlarımıza etkisinin belirgin hale gelmesi nedeniyle önümüzdeki dönemde radikal düzenlemelere cesaret eden, yatırım gerektiren yapısal değişimleri göze alan daha ‘yeşil’ markaların ve hassasiyetleri artmış ‘yeşil’ tüketici pazarının ciddi oranda genişleyeceğini düşünüyorum. Bu genişleme sırasında halka ilişkiler profesyonellerine de önemli roller düşüyor çünkü markalar için bir trend olarak ‘çevrecilik’ değeri yaratmak hem içini hakkıyla dolduramayan marka için hem de güvensizlik yaratacağı tüketici pazarı için ciddi bir sorun.
İÇERİK PAZARLAMASI
İçerik pazarlaması, dünyamıza efsane bir giriş yaptı. Bu bir devrim…Satış yapmaksızın iletişim kurma, markanın ne sattığından önce neyi temsil ettiğinin tüketici zihnindeki inşası, marka iletişiminin doğasını değiştirdi. Ancak bu halkla ilişkiler devrimini, henüz yalnızca sosyal medya profillerine içerik üretmek olarak algılıyoruz. Tüketiciyle gerçek zamanlı iletişim, PR’ın basın ilişkilerinin ötesine geçerek çok yönlü içerik üretmesi ve SEO ile bütünleşmesi önümüzdeki yıllarda daha çok konuşacağımız konular olacak.
VİDEO İÇERİK
Sosyal medyanın bir iletişim ortamı olarak yükselişine paralel kısa metin ve görsel mesajlara adaptasyonumuzun teknolojinin ilerlemesiyle olanaklı hale getirdiği bir sonraki aşaması ses ve hareketli görüntülerle iletişim, yeni dönemin popular içerik türü… Podcast yayınlar, sesli görüşme odaları, kısa video içerikler ve kanallar doğası gereği markalara ‘gerçek’ ve ‘samimi’ olmayı ögretecek.
SONUÇ: ADAPTASYON
Mesela, uzun yazıları bölümlere ayırmak okurun ilgisini canlı tutmak için gelişmiş, çağımıza ait basit bir adaptasyon…
Çağı anlamak ve uyum sağlamak için iletişim profesyonellerinin sosyoloji, psikoloji, siyaset, edebiyat, dilbilim, tarih gibi farklı alanlarla ilgili entelektüel beslenmesi gerektiğini de belirterek bitireyim.